5 Ocak 2009 Pazartesi

Her Aşk başladığı yürekte biter !

İşte; bu gecede yanlızım,yine dilimde aynı sözcükler.. 
Yüreğimde aynı hüzün,yine karanlığa teslim olmuş yanlızlığım... 
Yine sana, gel diyeceğim biliyorum,gelmeyeceksin... 
İnadına düşüneceğim seni inadınainadına seveceğim... 




Güneşi bilirsin hep aynı yerden doğar, 
Bazen ılık,bazen sıcak,bazen de yakar. 
Kimi gün bulutlar saklasa da,bilirsin ki ardında bir gerçek var...



İşte; sende benim gözlerimde öyle doğdun 
Bazen ıslak,bazen kederli,bazen de ışıl ışıldın. 
Bir an gözlerimi kapatsam dabilirsin ki ardında sen vardin.... 


Bak, işte yine çocuk oldum,ağladım karşında. 
Hadi saçlarımı okşa ellerimi tut. 
Yoksa,yok olup gideceğim kahrımdan.. 
Yine sana gel diyecegim,biliyorum gelmiyeceksin.. 
Inadina düsünecegim seni inadinainadina sevecegim...



Yine anıları çıkartacağım yüreğimden,sereceğim önüme.. 
O güzel günleri bir bir buruşturup atacağım çöptenekelerine. 




Sonra albümden resimlerini ayıracağım tek tek. 
Parçalayıp yırtacağim,..ama, bir tek tek resmin kalacak elimde, 
O da bana verdiğin ilk resmin.iste onunla bileklerimi keseceğim 
Yine damarlarımdan, damla... damla....sen akacaksın.... 





Şimdi sevgilim bir başıma doruğundayım sensizliğin. 
Yüreğim utanır seni özlemekten,aydan parlak gözlerin 
Çocuk gülüşlerin gelir aklıma,ellerim tutar ağlayamam. 
Evet acı çektiğim doğru,seni sevmenin bedelidir bu..
Sana gene gel diyecegim, biliyorum gelmiyeceksin... 
Inadina düsünecegim seni inadina,


inadina sevecegim...


Bu Aşk Suç oLsada KabuL Ediyorum ...

sevdiğim. 
sabak kalkıp akşam soluduğumuz hava aynı. içimizi ısıtan güneş, gecemizi aydınlatan ay aynı.. geceleri baktığımız yıldızlar aynı.. gözlerimiz aynı gökyüzüne bakıyo.. herşey bu denli aynıyken senin bana karşı hissettiklerini benimkilerle aynı olmama ihtimalini düşünmek zoruma gidiyor..... 

düşünüyorum bazen; acaba yanlış bir aşk mı bu diye..? acaba senle ben bir çift olabilir miyiz..? ömür boyu aynı yastığa baş koyan iki çift olabilir miyiz..? yüreğim bedenim kalbim ruhum evet derken beynimin düşünmesi zoruma gidiyor.. 

kimi zaman bi tuhaf oluyor kalbim. sanki seni tanımıyormuş gib. kimi zaman da gecenin bir yarısında kalkıp seni düşünüyor. zevk veriyor bu ona. geceleri seni düşünüp yastığa sen gibi sarılmak sımsıkı sarılmak öyle güzel oluyor ki.. o an sanki ben dünyadan kopmuşum. cennetin en güzel köşesindeyim sanki. bazen hayalinle bile mutlu olan, heyecanlanan kalbim bazen tuhaf olup sanki sen yokmuşsun hiç yokmuşsun gibi davranıyor ya bu zoruma gidiyor. bu düşündürüyor beni.. 

oysa ben düşünmek istemiyorum.. sadece hissetmek seni kendimde hissetmek istiyorum. yanımda ol olma önemi yok. yüreğinin yanımda olduğunu bilmek istiyorum. 

şu an bile ellerim titriyor, kalbim daha bi hızlı çarpıyor ama yine de bi düşünce var aklımda.. ya bir gün bırakıp gidersen..? ya sende gidersen..? ne yaparım o zaman ben.. nereye giderim. bunlar bile bütün hayalerimi suya düşürmeye yetiyor.. 

ama bak sana bir sır veriyim aşkısı..! kimseye söyleme. aramızda kalsın.. yüreğimizde kalsın.. 

senle olan aşk suç olsa da cezası ölüm olsa da kabul ediyorum... 

çünkü 





s

v

y

r
u
m

Takvimlerden haberin yok mu?

Takvimlerden haberin yok mu
Geçiyor yıllar
Bana küsmüş yüzüme gülmez
Zalim aynalar

Kimimiz yorgun,kimimiz vurgun,
Kimi isyankar
Acı gerçek bu ömrümüz bir su
Geçiyor yillar..

Vakit geç olmuş dönülmez yolmuş
Yürek bin pişman
Bundan böyle bana meyler dost
Geceler düşman

Hani nerde beklenenler
Medet umdum senelerce
Anılar hep dolu dizgin
Bana hayır yok gecelerden

"Sevgilim ol" diyosun bana...

Gel desem sana...
Hiçbir şey sorma,hiçbir şey konuşma,sadece gel..
Gelir misin?
Hadi desem yada..
Hiç birşey sormadan yine benimle yürür müsün sonu belirsiz..?
Bakmasan, görmesen ,duymasan beni günlerce..Aylarca belki...
Yine beni sever misin?
Gözden ırak olan gönülden de uzak olurmuş derler ya...
Yanımda olup uzak olanlardansan, uzakta olup içimde olmayı becerebilirmisin...




Aylar sonra...Yıllar belki...
''seni sevdim .. senden gelen iyi -kötü herşeyi sevdim ve hep seveceğim"
diyebilirmisin??




Yanımda otururken bile zaman zaman deli gibi özleyebilir misin?
Her ayrılışımızda sabaha, bir daha görmeme korkusuyla delirir misin?
Her gelen telefonda "ben" diye irkilir misin sebepsiz?
Beni her dakikana taşıyıp yaşamayı becerebilir misin?





Beni, ben gibi sevebilirmisin..?
Delirsem bi gün..."CANIMMMM" diye sarılabilir misin..?
Kapris yapmak istesem...Yapsam hatta şımarıp, kalabalıklarda elimi tutabilir misin..?




Ne şart, ne konum olursa olsun...Göz bebeklerimin hep aynı bakacağını bilebilir misin..?




Yada ben hayatla oynamaya kalkarsam bir gün...Nefesimden sıkılıp
ölsem birgün...Yaşadığın her gün için benimle, "bir saniye için bile pişman degilim"
Diyebilirmisin...?




Sevgilim ol diyosun bana...
Sen, bu sevgiyi kaldırabilir misin.....?

Gece güne değmeden önce söyleyeceklerim var...

Tesadüf...


Dibi delinmiş dünyanın... Burcu burcu göz yaşı... Yarelendik...


Bir sisin olağanca karanlığına parelendik... Daldıkça koca dehliz, daldıkça ateşten hareler... Bitti denilen umutların peşinde, “son bir defa” daha dilendik. Nefeslendik ! İstiyorduk bir taze huzur, bir tatlı göz (y)aşı... Gözleri gülen bir yare harelendik...


Dil uzatılıyordu görkemli mabetlerimize... Oysa eksik mutluluklarımız vardı ve ben eksik bir grafikte mutluydum... Tılsımlı bir göz yaşı değince avuçlarıma, kan birikti sanıyorlardı... Bayram oluyordu onlara... Oysa mutluydum...


Peki neydi tesadüflerimiz, an’ı gelince yeşeren yakarış ağacımı? Sözün sessizliği neydi; iç konuşmalarım mı?Ya da bir karanlığın ürkekliği mi?...


Sınanıyorduk bilinmedik bir seslenişte...


Kaç umut daha aç kalacaktı, kim bilir? Eteğimden dökülen kirli gözler, dizimde ağrı oluyordu... Hangi akşama sığınsam, gün ağarıyordu... Gün ışığında an-be-an açıkta kalıyordu korkularım. Saklanabildiğim kadar saklanıyordum ben , çarşaf altlarında, vitrin köşelerinde... Unutuyordu(m) hatırladıklarımı... Başımı çarpıp yer yüzüne,hafızamı kaybedip, savunuyordum kendimi; “Sorumlu değilim sözlerimden, yaptıklarım bana ait değil...”


Sadece sen vardın “güzel olan”... Bir tek sen...


Kimliğini çıkaramadığım, hatırlasam canımı yakar sandığım, tüm gücümle hatırlamaya çalıştığım sendin... Sadece güzel olan sen... “Yolculuklarımda yalnızlığım, bir bilinçaltı, bir hayal, bir hayat kaybı, bir tesadüf işte...”diyebildiğim, sen vardın... Sislerin ardından yarıpta karanlığı, elimden tutacak olan ansızın, yine sen... Sadece güzel olan sendin diyordum, bir tek sen...


Kötü kalpli insanların düzmece fiyaskolarına rastladım... Sahi neydi mutsuzluktan mutluluk çıkardıkları? Bırakıp gittikleri mi?Gitmesini zorunlu kıldıkları mı? Ardındaki zevk-i sefa... Akıtmaz mıydı gidene yüreğinden bir dökümlük kanı?... Sızı olmaz mıydı hiç,onun yüreğinden akıttıkları?...


Gece güne değmeden önce söyleyeceklerim var...


Gündüzden önce uyanmak başkadır. Gecenin o bitmeyen uğultusu içinde, rüzgarın ağaç yapraklarıyla seyri bir başka... Bir tek dalın bile kıpırdamadığı bu günlerde, gündüzle gece arası o tek anda bir ılık rüzgar eser ya, işte ondan bahsediyorum.


Tüm şer kırıntıları gecenin karanlık kuşağında asılı kalmıştı. Ben günden önce uyanmıştım; bir hafiflik ve ince, hoş bir yalnızlık düşmüştü içime... Kıvamı yerinde; acımın da, yalnızlığımın da, rüzgarımın da...


Keyfime diyecek, öykümeyse söyleyecek söz kalmamıştı. Sükutun en derini gelmeliydi acı bitince... Bir hafiflik ki öyle ince, öyle hoş bir sadelikti, ki lügatimde adına “yalnızlık”ta denirdi.


İlk kez huzurlu bir gidiş uğurluyordum, huzurlu ölümlere yumuyordum gözümü... Tüm yaşanmışlıkların somurtan yüzüne inatla yaşayamadıklarımdan dövünmüyordum. Ölmüyordum bu kez... Rüzgar şiddetleniyordu iç sesimi duydukça...


Ölmüyordum bu kez...


Korkmuyordum... Ölü bir aşk nefesini dualarla soluyordum, sonra uğurluyordum içimden... Terk ediyordum bir bir acılarımı... En sevdiğime “terk ediyordum” acılarımı gizliden gizliye...


Mazot kokulu şehrin iç tabanlarına satıyordum düşsüzlüğümü... İstanbul’un dilinden bir türlü düşmemişti öfkelerim... Anlatıyordu sorgusuz, sualsiz... Kavgalarım bir tatlı tınıyla son buluyordu. Bestelenmemiş, nihavent makamında, açıklanmayan o tatlı nameyle aralanıyordu içimin labirentleri... Uyandığımda bir başı aklımda kalıyordu, bir de sonu... Bir rüyaya dönüşüyordu gerçek bildiklerim...


Bir iç sesi savuruyordu dudaklarıma; “boşver diyordu”... “Boşver...” “Kendine iyi bak, üzülme ve yorulma... Hayat bu... Her şey bitip, çıkınca görüş kabininden; biteceksin... Silineceksin... Tekrar var olacaksın bensizliğinde...”


Düşündüm, biraz daha geç kalmadan ve gece uyanmamışken...


Ne kaldı? Bir damla gözyaşın kaldı mı kurguladığın koca okyanustan geriye... Kurudu dehliz, öyleyse boşver... Ölüme dönüp sırtını, ölümsüzlüğe aç kollarını... -“Sana geldim” de “son” a...-*


Kilitler açılsın...


Ki yalan değil miydi ölümden başkası?... Bu sarsıntının sonu bir avuç kara topraktan ibaret değil miydi?... Öyleyse neden bu vaktin darağacına asılmalar? Ve neden bunca hüzün nöbetleri? Gülmeyi haram kılıp ruhumuza, kendimizi yaşarken bir ölü toprağına sermekte neyin nesi?

İmtihana tabi tutulan ruhu yönetecek güç nerde? Hesabı sorulmaz mı sanırsınız akıtılan göz yaşlarımızın? Kula kul olmak yoksa (s)özümüzde, artık silkelenip kendine gelmeli...

Kilitler açılsın... Gönül kavgasına son verilsin bu gece... Hiç bir hayal, yalnızlığın pençesinde kıvranmasın.... Ölü bir nefesle son bulmasın masallar, kanlı bitmesin... Ardına bakamasın gidenler... Sevinemesin mutsuz edişine... Yar elinde küle dönüşecek bir yüreğin siparişi verilsin yeniden...


Sahte sözlere pahalı bedeller ödendi elbet...

Kes bileğimi acımaz, kanımda mutluluk tufanı var... Özlemlerimin bilincindeyken, karayele direnme gücüm var... Hiç bir sarsıntıya mahal vermeyecek, kağıttan ama taştan dirençli setlerim var... Hiçbir yıkıntıya boyun eğmeyecek ilahi gücün sesine nefesimi verdim bu gece... Yıkılmam... Öyle huzurlu , öyle dingin; bir düşün içinde bir “mutlu son”um var...


Yaralarımızın bir iç çöküşe sahne olmasına bu kez göz yummuyorum. Dilimde umutvari yakarışlarla, gönlüme sufle veriyorum... Yar sesimi duysun diye, yar (!) sesini duyuyorum...Yar hangi acıya yaren olmadı ki yüreğime düş/eli, aşk’tan düş! Aşka gel, aşklaş gel bu gece...


Sızılarım diniyor...


Hepimiz bir iç tanığın kurbanıyız... Öyle yakarış dolu, öyle muhafazakar ve öyle tanıklı... Şimdi ona “mutluyum” diyebilmenin şevki var içimde... Hüzün kovan kuşlarına yuva yaptım, göçmesinler bu güz.... Kanadına ekleyip yeni bembeyaz gülüşleri, yeni kayıt dışı seferlerde nihayet bulmalı bu düş...

Emanet edip sevgiliye; “gözlerime iyi bak” diyebilmeli, bir son söz...