7 Ocak 2008 Pazartesi

Koy Masaya Yüreğini. Çek Git.!!

Hayır! bu defa vedalaşmak yok
Zaten bu vedaların sonu yok.
Al hatıraları yanına paşa paşa git...
Ayrılıklar kavuşmalara gebeymiş
İstemem Kalsın...
Ayrılıkları da kavuşmaları da tak peşine
Çek Git..

git artık...ne bekliyorsun daha,git!...kapıyı çek ve bekleme orada..

bu sefer ardından seslenmeyeceğim "dön hadi aşkımm.." diye,merdivenin altında beklediğini bilerek..
git!çok kanattın,çok yara açtın git..gözlerimin yeşilini bulandırdın...kan akıttın yeşilime git...bu sefer bende kalmayacak büyüklük ve bu sefer alacağım olsun demeyeceğim..sana değmeyecek bu sefer...

Herşeyin bir sırası vardı değil mi?
İşte gitmeninn tam zamanı şimdi.
Yapışmadan ah'larım yakana
Dönüpte bakmadan arkana
Git..
bilsen ne kadar çok çaldın gülüşümden,ne kadar eksilttin çocuk yanlarımı...yıktın,dağıttın..bense hep çocuktum..masumdum hatalarına körebe oynayacak kadar..saflığımla oynadın..git!

ne kadar da körmüşüm meğer..sen yanımdasın diye hiç hissetmemişim çaldıklarının yokluğunu!hiç bir şeyi hissetmemişim...

başkasının koynuna girdiğini hissetmemişim!!...oysa ne çok severdim kokunu..onu başkasına sattığında anlamıştım artık benim olmadığını..ne de çok severdim koynunda uyumayı...şimdi yalnızlığımın koynundayım..ve özlemiyorum seni!yatağımın yarısını yalnızlığım çok iyi dolduruyor..hissetmiyorum yokluğunu..ve kokun..onu hiç mi hiç özlemiyorum!!


dönme artık geri!çalma kapımı yeter!ne yüzle buradasın daha!terkettim seni görmüyor musun..?

defol!
bana nefreti öğtettin,defol!
renklerimi kirlettin defol!
gülüşümü eskittin defol!
git defol!

Delikanlıydın ya !..
Koy masaya yüreğini..
Adam gibi..
Çek git...

Beni tanımadın mı Anne?

Koynundan alıp
uzak kentlere Sürgün ettiler Anne..
Aldılar benden sıcaklığını,
İçime bir buz kütlesi koydular anne…

Çalıp şefkatini üzerimden,
Yüreğimde derin izler bıraktılar Anne
Duvarları üstüme,
Kapıları yüzüme örttüler Anne,

Sardığın kundakta bıraktılar son kimliğimi
Çocukluğumu benden çaldılar Anne
Kelepçelerin pasında kaybettim benliğimi
Çırılçıplak,yalınayak,aç ,sersefil
Zifiri karanlık gecelerde,
İçimi çok acıttılar ..…

Ağlayışlarımı duymadın mı Anne?
Seni yazdım her beyaz çizgide…
Dizlerine yatıp, konuştum saatlerce seninle
Yoksa beni hissetmedin mi Anne?

Zaman karanlık bir ay çalıyor duvarlarıma
Gölgeler siyah beyaz çiziyor suretini
Yüzünü hatırlayamıyorum Anne
Beynimin içinde el olsan da uzaktan,
Kalbim anne diye feryat ediyor yeniden
Bana masal anlatsana Anne…..

Bu hayatta en çok seni sevdim… bilmiyorsun
Doyamasam da kokuna, hücrelerime işledin
Dokunamasam da …benim en kutsalımdın…
ve seni öyle özledim ki Anne…….bilemezsin.

isyankar değilim ……….yıllara hesap soramam
günahkar hiç değilim…..kadere cevap veremem
karnında taşıdığın günlerin hatırı var.,inkar edemem
Bağışla beni güzel Annem….

İşte karşındayım yılların hesap sancısıyla
Sevgisiz büyümüşlüğüm,öksüzlüğüm üzerimde
Şefkatin olmasa da,merhamet niyetine
Ellerin dolaşsın başımda saatlerce
Bedenime sıcaklığın girsin….
Artık kucakla beni güzel Anne…

Şaşırdın ……Suskunluğun lal oldu dilinde
Soğuktun…..Kolların dal oldu bedeninde
Üşüdüm……Yüzün donuk bir ay çizdi yüreğimde
Yoksa ……. Beni tanımadın mı Anne?

Sev Diye Değil

GeL Diye DegiL..Sev Diye DegiL..Sadece BiL Diye..!

Yanımdayken uzaklardasın.. yaklaşmak istiyorum izin vermiyorsun. yüreğimi yüreğine sakladım oysa bilmiyor musun?

Yanındayken yakın olamadım şimdi gidiyorum. artık yanında da olamayacağım. Fark edecek misin yokluğumu, hissedecek misin yüreğindeki yüreğimin atışlarını..

Bir umuttu belki sana olan duygularım; belki seversin umudu.. aslında her geçen günün sonunda bu umudum biraz daha tükeniyordu, tüketiyordun.
Biraz daha eziliyordum söylediklerinle yada söylemediklerinle...

Ne çok isterdim o yüreğin benim için çarpmasını, kalbindeki sevginin benim için olmasını, o sevgiyi karşılıklı yaşamayı...

Ama hani söz vardır ya "Ben Seni Sevdim, Sen Beni Sevmesende Olur. Zaten Aşk Budur.."

Daha ilk günden umutsuzdu belki benim sevgim. Ama tek suçlu ben miyim?. Senin hiç mi katkın olmadı bu yüreğe…

Sen hiç bir zaman sonu olmayacağını bildiğim halde sevdiğim,yüreğimi vermekten korkmadığımsın..

Suç olduğunu bildiğim halde işlediğim Günahımsın..

Ama sen benim için hala Canım, Canımdan öte Hayatım, Canımın İçi, Koca Bebeğim, Nazar Boncuğumsun....

Seviyorum Bu Sevginin Seninle Bitmeyeceğine İnanacak Kadar

Gel diye değil, Sev diye değil... Sadece Bil Diye.....!

Hayatın Gerçekleri

Hayatın içinde ne kadar acı olsa da sevinçle anacağımız güzel günlerimiz de olmuştur elbet. Her şeyin bir yaradılış nedeni varsa emin ol şimdi bur da olmamızın da bir nedeni var sadece sorgulama tarzımız yanlış o kadar. Yaşadığın her güne şükrederken verdiklerinle ve aldıklarınla neleri değiştirdiğini, kimlerin yüreğine el uzattığını bile anlayamazsın.
Sebep ne olursa olsun yaşanacak güzel günler var elbet, var biliyorum ama ya bir gün gerçekler de yalan olursa, her kapı yüzüne kapanırsa dostların sırtını dönerse işte bunu düşünmek mi yoksa yaşamak mı zor bilemeyiz.
Sadece sevgimi yönetir kalplerimizi ya beynimiz ne der olup bitene her saçmalıkta yara almaz mıyız yaralamaz mıyız? Ne sen ne de ben yaralayan taraftan olmayalım sadece yaralı saran taraftan olalım...
Kimse ama kimse mükemmel değil biliyoruz ama neden mükemmel olmak için tek bir çaba göstermiyoruz neden güzel olanlardan kaçıyoruz... Eğer sevmek ve sevilmek bu kadar acı veriyorsa Allah neden bu duyguları bol keseden koymuş bu kalplere? Bir düşün bakalım... İşte düşündüğün an da arkana, sağına, soluna bir bak kimleri göreceksin; sana koşan yüreğini delice sana açan...
Şimdi sıra sende ya koşarsın ya da dönüp arkana hiç yokmuş gibi davranırsın.Seçim yapmak söz konusu olduğunda ne olur kalbini de dinle bakalım sana neler diyecek..Emin ol ki beynin ve kalbin aynı şeyleri söylüyorsa doğru yoldasın demektir.Sakın pişman olma ama bırak az da olsa keşkelerin olsun.Hayata dair yaşama dair güzellikler bunun içinde saklıdır;sevgiye aç kalma ama yalnızlığını da yüreğinden sakın atma..Hak ettiği gibi yaşa ki acıları eninde sonunda senin en büyük mirasın onlar olacaktır unutma....

BAZEN...Bazen öyle bir an gelir ki yaşamak omzunda ağır bir yük olur. Nefesin ciğerine fazla gelir. Gözünden bu hayat için akıttığın her damla yaş için küfürler ardı ardına dilinden düşüverir. O zaman anlarsın ki; tutunacak ne bir dal, sığınacak yürek, çalabileceğin tek bir kapı bile kalmamıştır bu evrende..olduğun şehirde…
Bazen eskisi gibi kokmaz çiçekler. Geçtiğin caddelerde ki evlere bakmazsın, vitrindeki renkler dikkatini çekmez, yanından geçen insanlar çarpar eline koluna omzuna yol veresin diye ama umursamazsın, yavaş yavaş yürürsünde nereye gittiğini bilemezsin. O zaman anlarsın ki ; bu şehirde seni boğmaya parçalamaya başlamıştır..
Bazen denizler göl oluverir gözünde. O enginliği maviliği gri olmuştur artık. Kara batak kuşları martılarla iş birliği içinde. Anlam veremezsin akıp giden bu düzene. Cebinde bir simit alabilecek kadar paran vardır da açlığı düşünürsün kimsesizleri görünce. O zaman anlarsın ki; sen de katılmışsındır kimsesizler kervanına hoş geldin derler sana da sessizce…
Bazen hatırlarsın kimleri sevdiğini mutlu olduğun zamanları. Ne çok sevmiştim dersin ne çok aldanmışım sevgi denen şeye. Sorgularsın kendini neler verdim neler kazandım şu yaşanılmış ömrümde nasıl bu hale geldim diye. Öyle bir an gelir ki nefret edersin geçmişinden. Umudunu kesersin geleceğinden. Kimseler dokunamazdı korkak yüreğine alnında çizilmiş geleceğin görünmez yazıları. O zaman anlarsın ki; boşunadır önüne sunulan seçenekler hayat ne getirirse getirsin aynıdır hep bahaneler..
Ve bir an olur ki; elinden balonu uçmuş çilli bir çocuk görürsün gözlerinde yaş. Bakarsın ki o siyah gözlerine bahtın kadar siyah olmasın diye. İşte o an anlarsın ki herkesin derdi büyüktür kendine….

Sevgiliye Açılmamış Mektup/

Varlığın , yokluğuna özdeş şimdi…
Yazıyorum birkaç dakika ağlamışlığın ve gözyaşının üstüne…


Sen bulanıklaşsan da , gözüm hep ufuktaki yalnız haberciyi gördü… Buğulanmış cama çarparken yağmur damlaları , ben çizdim bir kalp içine iki bedeni…
Zamanın bilmem hangi köşesindeydik hatırlamıyorum. İşime gelmeyen buluşmalardan kaçmadım sen varsın diye… Çam diplerinde petunyaları kuruturken ellerimizde , sen bana SENİ SEVİYORUM derken bile bakamıyordum gözlerine. Utancımdan … alışık olmadığımdan belki … belki de o öpülesi dudaklarından ayıramam dudaklarımı diye , korkumdan.. Farkına varamadım gerçeklerin.. Gözlerine saklanmış hainliği sezseydim eğer ; … eğer , denizlerden çaldığın dalganın , bir mühür gibi yüreğime leke yapacağını çözebilseydim , mayasız öperdim seni.. Özüm’süz …


Güzel kelimeler istiyordum senden … Ay ışıklarıyla yıkanmış , okuyunca en çirkin anlarımın anlamlaştığı , okuyunca dokunduğun gözlerimin mızmızlaştığı …


Kulağımın arkasına fısıldanmış güzel kelimeler biriktirmiştim ben sana oysa… terk edip gitmeseydin ansızın ; duyacaktın … Ben çırpınırken bir kaşık suyun derinliğinde boğulmamak için , sen görünce beni böyle çaresiz , beni böyle çırılçıplak ; tutup çıkarırsın diye uzatmıştım ellerimi..Sen , biraz yukardan ifrit dolu yüreğinle bakıp gülmüştün hâlime.Oysa ben susmanı bekliyordum.. birde ıslak bedenimi sarmanı… bir “NEYİN VAR SENİN” e öyle ihtiyaç duymuştum ki o an ; anlatmak istedim , ama sen … yoktun.. !


Yıllar geçti aradan.. ve farkında olmadan…
Adımlarım daha büyük , daha hızlı ve daha sağlam…
Yokluğunda büyüttüğüm acılarımı her gün tazelemek zoruma gitmeye başladı. Ve hasretinin bitime uğraması gerekti. Eylüldü.. hüzün mevsimiydi.. nasıl unuturdum seni ? Yaprakların salına salına karıştığı toprağı öpüyordum , “Vatanım” diye değil ! Sen dön diye…


-Köylü kız- büyüsü bozulduğunda ben öğretmen olmuştum.. Hani rüyalarımın en güzel sahnesinde seyrederken , göz yaşlarımı tutamadığım … hani en mateminde gecenin ; üzerimde bir hamal gibi taşıdığım sensizlik yükünü atmak istediğimde , düşünüp de derinlere daldığım….
Hatırladın mı ?
Saçlarım ; senin bildiğin kadar sıradan değil artık..
Gözlerime durulmayı öğrettim..
Dudaklarıma kilit vurdum konuşmasın diye..
Yüreğimdeki seni her gece zindana attım bensizliğin acısını , sensizliğin acısını çektiğim gibi çek diye !!


Gitme Sevgili !
Sokak aralarında yitirdiğim aklımı geri ver bana.. yüreğim yüreğinde.. Böyle kuru bir beden ne işe yarar sensiz.. Ya dünümü ver , yada hakkımı ! çok mu arzu ettiklerim ? Hayatının kısa film akropollerinde hiç mi karem yok ? Senaryoda figüran olarak ölmek istemiyorum.. al beni de gözlerine…


Gözünle gördüğün her seksiyonda bir sahtekârlık , her parselinde acı ve göz yaşı… Güzel kelimelerinden duymak istiyordum bir ikindi çayı ertesinde.. Dudaklarından dökülmedikten sonra , adıma yazılan mektupların ne albenisi var ki ?


Evlendim…Soğuk duvarlarında , gece lâmbasının aydınlattığı kadar görebildiğim dünyanın eşiğinde , bedenimi saran başka kolları sen zannedip doyasıya , hissedilmeyen kokunu sineye çektiğim günler aklıma geldi..

Evlendin…İkinci sayfa haber bültenlerinden öğrenmek istemezdim… Bilmek isterdim yerime koyduğun biblonu… Kim bilir hangi Can sırada bekliyordu Yanmak için… Farkında olmadan işlediğin günahın bedelini ödeyeceksin demiştim … Yüreğimi yüreğine koymuş olsaydın farkına varırdın süzülmemiş gerçeklerin… Arsız gönül kuşun konmuştu bir başka evin bir başka penceresine…Açar mıydı ? …

Yıllar geçti aradan … farkında olmadan.
Cebimde kimsenin göremediği bir öfke saklı sevdiğim… Çıkardığımda dağ dayanmaz ki gönlün dayansın ? Ben , kaybolmuşluğun sefasını sürerken , sen , bensizliğin nedametini çekiyorsun… Hissediyorum bunu…Ne ektin ki biçesin ?

Beni arıyorsan ;
Yokum !!
Sisle çevirdiğin bu evren , artık benim olmadığı kadar , seninde değil !!
Zaman hızla akıp gidiyor..
Yıllar sonra bugün , bakıp ta halime gülmeyeceğim… Gözlerime durulmayı öğrettim…
Dudaklarım , dudaklarında güneşe selam çakmayacak artık..
Erkekçe , namusluca çekip gideceğim gözlerinin önünden ;
Arkasına bile bakmadan……

Dur !!
Yaklaşma…
Yollarına toz olduğum sevgili !!
Dudak büktüğüm gidişine…
Yüz eskittiğim zamanla..
Ey Yüreğimi yüreğine bir kez olsun konuk edemediğim sevgili !!!
Dokunma ellerime..
O eller ki , zamanın bir köşesinde , okul kaçışlarının heyecanıyla atan kalpleri bir bedene dolduran ; sonra Tek can ile kenetlenip kaderin vahametini inadıyla kıran eller…


Git..

Varlığın , yokluğuna özdeş şimdi…
Yazıyorum birkaç dakika ağlamışlığın ve gözyaşının üstüne…

Beklerken..

En sonunda yorulmuş ve umudumu kaybetmiştim. Daha fazla dayanamayacaktım artık, son dakikalarımı da oturarak geçirmeliydim. Saatlerdir yürüyerek vakit geçirmiştim zaten. Oturacak bir yer vardı. Aslında bir sürü yer vardı ama benim gibilerin bulunması gereken yer şu an karşımdaydı. Oraya doğru yürümeye başladım. Bu sırada son bir ümitle telefona sarıldım ama gene ulaşamadım. Yenilgiyi kabullenmiştim artık ve oraya iyice yaklaşmıştım. Orada fazla kişi yoktu aslında. Beni de üzen buydu ya, azınlığın arasındaydım çünkü. Adamların yanlarına oturdum, hepsi üzgündü, ellerinde sigara bir yandan ofluyorlar bir yandan saatlerine bakıyorlardı. Ara sıra bir ümitle kaldırdıkları başları hep yere bakıyordu. Gerçekten hepsi de benim gibi miydi? Yoksa ben mi kuruntu yapıyordum. Belki de yorulmuşlardı ve dinlenmek için oturmuşlardı oraya. Belki de başka bir nedenden dolayı. Ama hepsi üzgündü, onlara baktıkça kendimi görüyordum ve bu halimi kabullenemiyordum. Ben bu hale düşemezdim bu hale düşmemeliydim. Onların beni kendileri gibi görmelerini de istemiyordum, onlardan farklı olmaya çalışıyordum ama onların bana aldırdıkları yoktu. Ben onları izliyordum ama onlar beni izlemiyorlardı. Peki ya diğer insanlar? Diğer insanlar mutluydular, gülerek geçiyorlardı yanımızdan ve şöyle aşağı doğru bakıyorlardı bize. İşte o an utanıp hemen yüzümü çeviriyordum. Beni tanımasınlar diye, zaten tanımıyorlardı ama ilerde belki tanışırsak bu kötü halimi görmelerini istemiyordum...

Hala oturmuş bekliyordum, artık umudum falan kalmamıştı sadece vakit geçiriyordum. Uzaktan bir tanıdık görür onun yanına giderim diye bekliyordum belki de. Yanımdakiler de hala bekliyorlardı. Suratlarındaki ifade değişmemişti ve ben de artık onlar gibiydim. Kendimi farklı göstermeye çalışmıyordum hatta yanımdakinden bir sigara istemek bile gelmişti içimden (Sigara kullanmam). Derken telefon çaldı. Heyecanlandım, hemen elimi cebime soktum ama hayır benimki değildi aslında kimsenin değildi. Kendi kendime böyle zannetmiştim. Giderek kötüleşiyordum, kendimden nefret ediyordum, halimden nefret ediyordum, oturduğum yerden nefret ediyordum, yanımdan geçen insanlardan mutlu oldukları için nefret ediyordum. Arkadaşlarımı düşündüm, acaba şu an ne yapıyorlardı? Herhalde hepsi mutlu bir şekilde eğleniyorlardı, kesin dışarılarda bir yerlerde birileriyle birlikteydiler, en mutsuzu bile benden mutluydu kesin. Bunu düşününce daha fazla kötü hissetmeye başladım aslında şu an bir şeyleri düşünmek beni daha da kötüleştiriyordu. En iyisi herşeyi unutmaktı, öyle boş boş insanları izleyip vakit geçirmekti ya da artık eve gitmek gerekiyordu. Ne yapacağımı bilmiyordum, canım sıkılıyordu, başım ağrıyordu, yanımdaki insana sarılmak istiyordum...

Yanımdaki adam cebinden telefonu çıkardı ve bir şeyler konuşmaya başladı. Ağlamaklı bir sesi vardı ''Sen bittin'' diyordu ''Sen bittin Aslı, Bu yaptığını unutmayacağım Aslı.. Bu son olacak. Sen büyük hata yaptın kızım. Sen bittin'' Aynı şeyleri ben de söylemek istiyordum, belki diğerleri de söylemek istiyordu. Sonra adam kalktı ve gitti. Benimde yapmam gereken buydu. Ben ise hala bekliyordum. Belki son anda bir şey olur diye ama olacağı yoktu. Aramayacaktı, ben arasam bile ulaşamayacaktım. Gelmeyecekti bu belliydi. Hava kararana kadar bekledim, yanımdakiler birer birer kalktılar, gittiler

Dayanamıyorum !

Sevgilim Sen gideli kaç saat oldu ? Kaç gün geçti, kaç hafta..? Saymadım.. Bana yüzyıllar geçmiş gibi geliyor. Son anda sen giderken gözlerinin buğusunu bıraktın.. Şimdi sis içinde bütün dünya. Çiçekler gözyaşlarımı içti, sen onları kırağı sanırsın, çiy sanırsın.. oysa hepsi benim gözyaşlarımla ıslak.. Sevgilim özlüyorum seni.. Bir balta indirildi, içimden bir ağaç köküyle devrildi. Gözlerimden akan yaştan belli değil mi, içim kanıyor. Özlem bir bulut gibi sarıyor beni, kuşatıyor . Seni sevmek bir sonsuzluk gibi büyüyor içimde. Haftanın her gününe, geçen her saate senin adını verdim. Senin adınla başlıyor mevsimler, yıllar sen varsan içinde, geçerli... Özlem bir yağmur gibi yağıyor üstüme. Damlalar yüreğime vuruyor. Gecenin karanlığında bir başınayım.Uykularım bölük pörçük. Bütün rüyalarımda sen.. gözlerim kapanır kapanmaz gözlerin yaklaşıyor. Sonra bir rüzgar alıp seni, benden uzaklara götürüyor. Geceler boyu sabahlayıp uğruna, boşluğa düştüğüm sevdiğim, bir tanem, gözbebeğim.. Yüreğimden mühürlendim sana.. Şiirler havalanıyor kuşlar gibi, şarkılar ağlıyor yokluğuna.. Sevgilim hayatı sende buldum ben, tükenirsem sen tüketirsin beni. Yoksun, gittin, tek başına koydun... Bu nasıl bir özlemdir, kendi gövdem ateşten bir gömlek.. yanıyorum..Yetti artık, yetiş n'olur dayanamıyorum.

Yokluğun

Yokluğun..... Yokluğun hiçbir şeye benzemiyor ve hiçbir şey ona dayanmıyor.

Yokluğun...Zaman hızla
geçip gidiyor ama ''beklenen zaman'' bir türlü gelmiyor.

Beklemek, özlemek, kavuşmak hepsi yeni yeni anlamlar ediniyor.

yokluğun...Her yeni günde değiştiriyor rengini gündüzün ve gecenin.

Dünya sen varken anlam kazanıyor; sen yoksan paramparça oluyor gözümde.


‘Yokluğun yokluğum oluyor.’


Umulmadık köşelerde çıkıyorsun karşıma; herkes senmişsin gibi geliyor biraz; ama hiç kimse sen değil;
olmadı, olamaz.

Aynalara koşuyorum. Yaklaştığım bütün aynalarda biraz
sen bakıyorsun bana, sen gülüyorsun biraz; senden yüzüme vuran sımsıcak
bakışlarımla güzelleşiyor etraf..

Seni hayal etmediğim günler yüreğim kuytu köşelerde;ellerim
karanlıklarda tutuklu kalıyor.

An oluyor,aslında senin uzağımda olduğunu sandığım
tüm zamanlarda senin bende var olduğunu fark ediyorum. Seni yaşıyorum o
an, 'sen'le yaşıyorum; içimdeki ‘sen’le el ele tutuşup yürüyorum
hayatın yollarında.

Şimdi dönüp bakınca kısacık geçmişime,daha iyi anlıyorum senin bana
verilmiş bir hediye olduğunu... Bin kez daha.

Bazen kelimeler yetersiz kalıyor o
an hissettiklerime; gökyüzü anlamsızlaşıyor.

Yüzlerce kilometre girse de aramıza,inancımız canlı tutuyor umudumuzu.

Her buluşmamızın ardından gelen ayrılıklarda ben artık sana bir şarkı söylüyorum;

aşkların en güzeli
Kavuşur elim sana günün birinde
Sarılıverir beline dokunur tenim
Sana yeniden
Hangi gün taşınır dönerim
Bilinmez boş kalacak yüreğim
Söz verdim sana ölene kadar ayrılmam

Rüyalarımın devamı ol bir tanem..

Bir şarkı olmalı seni anlatan, yüreğin olmalı yüreğimde bulduğum...
Ne çok denedim seni bulmayı, ne çok aradım seni bir bilsen... Sanma ki çabuk pes ettim, seni bulabilmek için ben bir ömrü tükettim...
Sesim mi çıkmıyordu, çok mu sessiz harf vardı gözlerimin içinde.
Yazılmamış bir şarkı mı beklediğin, adı konmamış bir şiir mi seni bana getirecek olan...
Ah sevdiğim... Kendimce yazabildiğim tüm cümleleri, dizebileceğim en özenli şekliyle dizdim de kaç kere, yine bulamadım seni...
Eksik bir şeyler var diye düşünüyorum bazen. Kendi bildiğimce bulamıyorum ki seni ...
Çizdiğim noktalar azaldıkça, sana daha çok yakınlaşacağımı düşünürken, tüm noktaları mı sildim yoksa diye korkuyorum...
Bir özlem ki içimden bir parça olmuş, öyle bir sen ki orada duran, hüzün olmuş, dalga olmuş, akın olmuş, sel olmuş, yüreğimi tutuşturan ateş olmuş, kor olmuş...
Sen ki, belki çok uzak diyarlarda olan Ey Sevgili! İnancım olmuş, ışığım olmuş, yolum olmuş, yıldızım, güneşim, ay ışığında hayalim olmuş...
Bir yazı yok ki seni düşünmeden yazdığım, sen ki can sevdiğim, sırdaşım olmuş, omzum olmuş, kahkaham olmuş, gözümden akan damla damla yaş olmuş...
Bir hayal yok ki sensiz kurduğum, denizim olmuş, kumsalım olmuş, en güzel dansım, başıma taç yaptığım yıldızım olmuş...
Sen sanıp sanıp yanıldığımı anladığım anlarda, yüzümdeki çizgim olmuş, çatık kaşlarım olmuş, öfkem, korkaklığım, içime akan gözyaşım olmuş...
Öyle çok yorulmuşum ki seni bir başkası sanmaktan, dünyamı kapattığım kabuğum olmuş, sesim sessizliğim olmuş, şiirim, yazım olmuş...
Hani öyle zordur ki içindeki tohumlar yeşerdikçe, ümitlere, hayallere dönüştükçe hiç olmadığını anlamak, bir hüzünse o an içimi saran, belki en yakınımda, belki de senden çok uzaklarda seni yaşamaktır hüznümle adını aynı satıra yazdıran.
Oysa bir yerlerde olmadığını anlayalı çok oldu. Şu deli yüreğim ne uslandı, ne vazgeçti coşkusundan, kanat takıp seni aradı da, aşkın oldu semalara adını yazdıran...
SEN GÖKYÜZÜSÜN BEN KELEBEK
Şimdi masmavisin, pırıl pırıl
Tam benim mevsimim şimdi
Uçarak gelirim her gün sana
Küçük kanatlarım çok yorulur oysa
Farkına bile varmadan ulaşırım yanına
Sonsuzluğunun içinde kaybolurum
Tutunmak isterim gözlerine
Sonra karanlık oluverirsin
Korkarım ben karanlıktan
Uçarım yine gerisin geriye
Dönerken daha fazla ağırlaşır kanatlarım
Hep geriye gitmekten
Ömrümün kısalığı bile böyle üzmez beni
Ben kelebeğim özgür uçmak isterim
Bırakmıyorlar ki uçup sana geleyim
Neden sonra dank eder kafama
Yalnızlığımdaki hiçliğim
Sen Gökyüzüm!
Maviliğince de karanlığınca da
Benim için hep birsin
Sen Gökyüzüm!
Adını kanadımda taşıdığım
En büyük özlemimsin!
Yazarım adını sabah, yazarım hüznünü akşam, bir yakamoz dansı mıdır buluşmamız, denizin kokusu mudur kokun, kalın mıdır sesin, kaşların gür mü, yeşil midir gözlerin, simsiyah bir zeytin mi? Alfabenin başında mıdır adının ilk harfi, "Gökyüzü" müdür adın bir sabah usulca yazdığım. Bir hayal midir sıcaklığın, gece kadar soğuk mudur yokluğun?
Nedir seni bana getirecek diye sormayı bırakıp, seni sensiz yaşamaya başlayalı çok oldu ama, kimin elidir bensiz diyarlarda tuttuğun...
Bir hüzünse seni bana getirecek olan, işte bu yüzdendir hüznüm. Kanadıma yazılmışsan, bir rüzgardır kokunu getirecek olan...Çıkmayan rüzgar, esmeyen eller ki döndürmüştür beni hüzünlerime, kokun hiç olmadı ki üzerimde...
Hani öyle alışmışım ki yokluğuna;
Bir sabah, öyle bir sabah gel ki
Rüyalarım devamı ol bir tanem
Alışmam zor olmasın varlığına
Tam yokluğuna alışmış, hayalinle avunurken
Bir sabah, öyle bir sabah gel ki
Rüyalarımın devamı ol bir tanem..

Elveda Dedim Keşkelere......

İçimden gelmiyor artık senin için ağlamak. Senli hayallere dalmak gelmiyor işte ..
Dualarıma seni katmayalı çok oldu .Rüyalarımdan da sildim seni .Ben keşkelere elveda dedim!

Al senin olsun,sevgin, aşkın... al senin olsun.
Nasıl yaşamak istiyorsan, kiminle istiyorsan yaşa.
Al senin olsun yaşamak istediklerin…

Bıraktım artık sevgini, bıraktım artık eskileri…
Ve sildim anıları kafamdan, sildim yaşadıklarımızı, paylaştıklarımızı, birlikte ağladığımız günleri sildim.Arkadaş olduğumuz günleri de sildim. Kilit vurdum anılara ve kapattım bir sandığa her şeyi. Kilidini de attım denize, bir daha bulmayayım diye.

Kızgınım sana, Kızgınım bu vurdum duymazlığına. Ve kendime kızgınım. Niye değer verdim, niye bende unutmadım, niye bu kadar güvendim diye, sen güvenimi boşa çıkarttın. Sana bıraktım sevgileri, sana bıraktım dostlukları ve sana hediye ediyorum. Yalnız yaşanıyorsa sevgiler, yalnız yaşanıyorsa dostluk, al kendin yaşa, paylaş tek başına. Yalnızlıksa tercihin, al senin olsun.

Yok saydım seni, bundan sonraki her baharı sensiz karşılayacağım.
Her sonbaharda hüzünleri unutacağım sana inat.
Bundan sonraki her yaza sensiz gireceğim, yine sevinçle.
Ve her kışı sensiz yaşayacağım zemherisiyle...
Geçerken her mevsim, sensizliğe üzüleceğim...
Yinede bırakmayacağım sevinçlerimi.
Ve sen bensizliğe alışmaya çalışacaksın.

Gidişin kalacak sadece aklımda ve o gidişle yaşayacağım sensizliği.
Sensizliğe inat, sana inat, her günü yaşayacağım hiç olmamışsın gibi.

Al senin olsun gidişler...
Al Senin Olsun Her Şey...

Ask Neler Yaptırır?

Ask Neler Yaptırır?

Güne her zamankinden daha erken başlarsınız. Sanki kendinizi günler boyu uyumuş gibi hisseder ve gayet formda olursunuz.

Gözlerinizin içi gülmeye başlar, yanaklarınız pembeleşir, acayip güzelleşirsiniz. Sizi gören aşık olduğunuzu anlar. Müzik kadar aşk da ruhun gıdasıdır.

Bir anda alış-veriş delisi olursunuz. Ama bu tam bir çılgınlık aşamasıdır. Yepyeni giysiler, kokular ve makyaj malzemeleri alırsınız. Dolaptakilerin ise pabuçu çoktan dama atılır.

Aldırış etmediğiniz kilolarınız can düşmanınız selülitler baş düşmanınız olur çıkar. Her daim ayna karşısında onlardan nasıl kurtulacağınızı düşünürsünüz.

İş güç kendini arka planda bulur. Ne varsa ne yoksa hep o dur.

Sizi görenler nedensiz sırıtmalarınızı ve ağzınızın kulaklarınıza yapışmasına, herkese hatta hoşlandığınız kişilere dahi sevgi dolu davranmanıza bir mana veremezler. Halbu ki siz yeni aşkınız sayesinde dünyanın en mutlu insanısınızdır. Varsın sizi anlamasınlar.

Paronayak olup çıkarsınız, yemeden içmeden kesilirsiniz. Sürekli onu düşünürsünüz. Ya beni aldatıyorsa, bugün hiç aramadı ya başına bir şey geldiyse gibi paranoyalar üretir. Onun sizin yanınızda olmadığı zamanları işkence saatleri haline getirirsiniz.

Onunla geçen süre nedense su gibi akıp geçer. Onu her gün görmek için sürekli yalanlara başvurup, en yakın arkadaşınızı bile satarsınız.

Kalp atışlarınız bir türlü normale dönmez. Hele onu görünce adrenalin miktarınız maksimum noktalara sıçrar. Elleriniz titrer, midenize kıramplar girer.

Boş Sayfalarım!

Kalın bir kitap oluşturdum geçmişimden,
dışına bir kapak gerekti ve rengi önemliydi.

Beyaz mı olmalıydı?
Ya kırmızı,
derken kararımı verdim.

Siyah olacaktı, siyah ve kalın kapaklı bir kitap.
“Neden siyah?” diye sordu gözyaşım.

Cevabım hazırdı;

“Çok eskidendi, umutlarım dağılmadan önce havaya, yeşermeye çalışan tohumlarım vardı gelincik bahçelerinde,
büyümesine, açmasına izin vermeden soldurdular.
Toprağını ise savurdular havaya, belki yeniden filiz verir diye çiçeklerim”.

İnsanlar böyle acımasızdı işte, önce sadakat bağı kurarmış gibi yapıp, sonra yıkarlar tüm bağlarını.
Ellerini tam uzattığını sanırken hatta uzatmışken onlar çekiverir ansızın,nedeni bilinmez bu kaçışın.

Gün geldi su içmek istedim eski, yosun tutmuş, yıllara meydan okumuş bir çeşmeden, bir el uzandı ve bir bardak ardından;

“Buradan iç” dedi.

Çeşmeden kana kana su içmek varken, bir bardağa sığacak kadar azdı bana ikram etmek istediği su, bilemedi.
Nezaketti oysa yapmaya çalıştığı, ben yanlış anladım karşımdakini, haykırdım;
“Bir bardak su bumudur bana layık gördüğün?”
Cevabını alamadan uzaklaştım oradan, biliyordum geride kırılan bir kalp bırakmıştım.

Sonra bir ekmeğe uzandı elim, sımsıcak, fırından yeni çıkmış, alıp kopardım. Sıcakken ekmek ne güzel kokardı.
Biri geldi;
“Benimle ekmeğini paylaşır mısın,bende açım” dedi.
Hepsini verdim, bir dilim ekmekle doymasını bilirdim ben. Karnı doyduktan sonra yüzüme baktı, derin, manasız. Boştu bakışları, dudaklarını büzüştürdü;
"Biraz sıcaktı ekmek, birazdan kesin karnım ağrır".
Sinirlendim yüzüne tokatı atmamak için kendimi zor tuttum.

Ardından başkası, diğerlerinden farklıydı, benden sevgi dilendi. En değerli varlığımdı sevgim, ona nasıl verirdim. Acaba layık olabilecek miydi?
Sevgi istedi,
sevgi,
bir bardak su ile susuzluğu giderebilecek, bir dilim ekmekle karnı doyurabilecek en büyük değerdi sevgi.
Benden sevgimi istedi, ben ise beraberinde aşk, sadakat,kocaman bir kalp verdim.
Onu kalbime kilitleyip, anahtarını attım uçurumdan aşağıya, bir daha bulmam mümkün olmasın diye.
İlk sevgi, ilk aşk, ilk göz ağrısıydı bende.
Zaman sonra yüzüme baktı, gülümsedi;
"Sevgin yetiyor ama..."

Amasını dinlemedim söylediğinin.
Sevgide ama olmazdı, yüzüne kapadım açtığım tüm kapıları.

Sana bakan bir çift güzel göze değiyor gözlerin, sonra elleri ellerine.
Aldığın nefesten bile değerli olduğunu sanırken, sevgi cümlesinin sonunda kocaman bir “ama” kelimesini söyleyebilecek kadar cesareti bulabiliyor kendinde.

Yıllar geçti, aynadan baktığımda kendimi görmem gerekirken yaşadıklarımı gördüm.
Hep bir yerlerde yanlış yaptım diye düşündüm evet yanlışı ben yapmıştım.
İnsanın hatalarını anlaması için neden saçlarına aklar düşmesi, ellerinin üzerinde çizgiler belirmesi gerek hala anlamadım.

Bu yüzden kara kaplı bir kitap, içinde boş sayfalar, yazamadım.
Düşündüm, gözlerimi gece nemine sakladım,
ağladım, fakat bir kelime dahi yazamadım.
Kara kaplı bir kitaba sadece boş sayfalar yakışırdı.